top of page

Hoşgörü veya Tolerans; çok farkeder !

Misafirperverliği ile ünlü toplum hangisidir???


Türk toplumuna ilişkin akla gelen önemli özelliklerden biri nedir dendiğinde, misafirperverlik sanırım bizim açımızdan ilk üçteki yerini hemen alır.


Bunun en temel temel nedenlerinden biri hoşgörü sahibi olduğumuza ilişkin kesin inancımız herhalde. Hem günübirlik ilişkilerimizde hem de devlet yönetiminde zaman zaman hoşgörü geleneği ile elele anılmaktan mutluluk duyuyoruz. Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Hoşgörü” ve “Tolerans” (eski dilde müsamaha dahil) eş anlamlı kelime olarak tanımlanıyor.

Gündelik yaşam koşturmacasında genelde, kelimelerin çıkış noktasındaki ve tarihsel gelişimindeki anlam bütünlüğüne veya soyutlama farkına dikkat etmeden konuşmak durumunda kalıyoruz. Bu nedenle kimi zaman tolerans kimi zaman hoşgörü diyerek geçip gidiyoruz. Hatta bir kısmımız aynı anda hoşgörü ve tolerans sahibi olduğundan bahsediyor, üstünkörü konuşma gayreti ile. Daha dikkatli diğer kısmımız ise bunu duyduğunda içinden gülümsüyor…


Ancak bu örnek özelinde, kendisine gülümsenenler belki de en doğrusunu yapıyorlar. Aslında farklı iki anlamı olan iki kelimeyi bilmeden de olsa gerektiği şekilde ayrı ayrı söylüyorlar…Özetle, biraz durup dikkat ettiğimizde konu şu şekilde belirginleşiyor;


Hoşgörü” kavramı, karşılaşılan bir durumu kabullenmekten, bu durumu tekamül içerisinde hayatın gidişine dahil etmekten bahsediyor.


Tolerans” kavramı ise karşılaşılan durumu etkilerini ışığında değerlendirerek makul gelen bir anlaşma noktasında kabul etmekten bahsediyor.


Bu kavramları gelişimi içerisinde değerlendirelim…


Batı demokrasisindeki günlük yaşamın temel harcı “tolerans” kavramı üzerine serpilmiştir. Ortaçağın başından itibaren aristokratların yüzyıllar süren rekabeti ve savaşı sonrasında farklılıklar yerine ortak noktalarda gücü büyütmenin farkına varılmıştır. Böylece ulus devlet tanımında bir evrime varılmıştır. Tabii Lüksemburg gibi birkaç küçük örnek eskiyi hatırlamak adına miras kalmıştır.


Bu yaklaşım ulus devlet ve sonrasındaki ‘liberal’ devlet içerisinde demokrasinin gündelik işleyişini de şekillendirmiştir. Bireyler, tolerans gösterme bilinci içerisinde kendi beklenti ve çıkar noktalarını maksimize edecek sistemler, toplumsal örgütlenmeler ve değerler geliştirmişlerdir.


Özetle birbiriyle yenişememiş ortaçağ derebeylerinin tolerans ve demokrasi üzerine etkisini hatırlamak önemlidir. Yenişme gayreti yerine uzlaşma arayışı atılımın temel basamağı olmuştur.


Hoşgörü tarafında ise tolerans farkındalığı olmaksızın, karşılaşılan durumu doğrudan kabullenme, gerekiyorsa sineye çekme ve hatta kimi topluluklarda kadere bağlayarak gündelik hayatın sukünetini korumaya çalışmak gibi daha edilgen bir tutumdan bahsetmek mümkün görünmektedir. Bu anlamda, bireysel tercihlerin olgunlaşamadığı gruplarda ortak temel değerlere temas edilmediği sürece hoşgörülü olma eğiliminin sürekliliğinden bahsedilebilir.


Bu noktada “hoşgörü” ve “tolerans” kavramlarının kullanımında; farkındalık/tercih ve etkenlik/edilgenlik boyutlarındaki anlam ayrımına dikkat etmek belki de kendimizi bireysel ve toplumsal seviyede anlamakta bir kilometre taşına dönüşebilir.


Sonuçta; biraz hoşgörü biraz da tolerans  yeter de artar yani, her ikisinden de ayrı ayrı tabii...

Yorumlar


bottom of page